28 Temmuz 2016 Perşembe

Keşke Senden Nefret Edebilseydim Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 12:33:00 1 yorum

Arka Kapak

Ben seni görmeden önce sen beni gördün.
Bir kız: Gemma, havalimanında, ailesiyle
tatile çıkmak üzere.
Gözlerinde öyle bir bakış vardı ki
Bir adam: Ty, salaş, bronz tenli, olgun görünümlü, nedense tanıdık, gözleri buz gibi mavi.
Sanki beni istiyormuşsun gibi.
Kız ailesinden uzaklaşıyor. Bir anlığına. Adam onun kahvesinin parasını ödüyor. Ve içine ilaç atıyor.
Hem de çok uzun süredir.
Gemma ne olduğunu anlamadan Ty onu alıp götürüyor. Kumlara ve sıcağa. Boşluğa ve kimsesizliğe. Hiçliğe.
Ve onu sevmesini bekliyor.
Kurbanın, kendisini kaçırana yazdığı bir mektup olan Keşke Senden Nefret Edebilseydim Gemma'nın hayatta kalmaya dair ümitsizlik dolu öyküsü. Gemma'nın bedenini çalan Ty, genç kızın içinde çığlık atan tüm içgüdülere rağmen kalbini de çalmayı başarabilecek mi?


Kitap Konusu

  Merhaba arkadaşlar. :) Uzun zamandır merak ettiğim bir kitabı daha okuyup bitirdim... Yine önce konusundan bahsedip sonrasında da kendi düşüncelerime geçeceğim.
  Gemma 16 yaşında bir kız. Bir gün ailesiyle beraber seyehat etmek için Bangkok Havalimanında beklerken kahve almaya doğru gider ve orada Ty adında bir genç Gemma'nın kahvesini öder. Gemma için çok tanıdık gelen bu genç, Gemma'yı kendi oturduğu masasına davet eder ve orada kaçırır. 
Onu sadece ikisinin olduğu bir çöle götürür ve Gemma'nın onu sevmesini bekler. 
  Gemma elinden gelen her fırsatta kaçmaya çalışır fakat başarılı olamaz, bulunduğu kadere razı olmaya başlar. İlk zamanlarında çöldeki günlerini Ty'den korkarak geçirir, bir fırsat bulup Ty'nin onu öldürmek istediğini düşünür fakat Ty düşündüğünden farklı birisidir. Ty'i tanıdıkça ona karşı farklı hisleri oluşmaya başlar. Gemma çöldeki hayatına da artık alışmaya başlayıp, günlük işlerini yapmaya alışmışken olaylar bambaşka şekilde gelişir. 
Konusu bu şekilde olan kitaba birde benim gözümden bakalım dilerseniz. :)

Kitap Yorumum

  Kitap Gemma'nın Ty'e yazdığı mektuplardan oluşuyor. Çok farklı ve çokta güzel bir kitaptı. Stockholm sendromu çok güzel yansıtılmıştı. Kaçırıldığındaki o hissettiği duyguları ben okurken birebir hissettim. Gemma'nın çırpınışları, içine düştüğü o çıkılmaz durumu çok güzel anlatılmıştı. Okurken aynı zamanda yaşatan kitaplardandı.
  Karakterlerimizden Ty, hasta bir kişilikti. Takıntılı durumu vardı. Tabii bunu çocukluğunda geçirdiği kötü olaylara da bağlayabiliriz. Buz mavisi gözleri, kaslı vüduduyla aynı zamanda da yakışıklı bir karakterdi. Çöldeki yaşadığı evi kendisi yapmıştı ve su işleri gibi bir çok ustalık gerektiren işlerden de anlıyordu yani aslında çölde nasıl yaşanması gerektiğini çok iyi biliyordu. Kendisini oraya çok güzel şekilde adapte edebilmişti. Şehir hayatını hiç sevmiyordu, çocukluğundan beri yaşadığı ortam çöl olduğundan oraya alışıktı zaten. Gemma'yı da kaçırmış olmasına ve istemediği bir hayatı yaşatmasına rağmen kendisini sevmesini bekliyordu. 
  Gemma ise kaçırıldığı sabaha uyandığında bambaşka bir hayatta, bambaşka bir yerde buldu kendisini. Orada kaç gündür olduğunu anlamak içinse, yatağının başına her güne bir çizgi atıyordu. Ty'e hiç güvenemiyordu, onu bir şekilde öldüreceğini düşünüyordu. Muhteşem bir karakterdi Gemma, sanırım o durumda ben onun kadar güçlü kalamazdım.Yaşadığı duyguları okuyan olarak çok içten anlıyordum. 
  Bir yandan Ty'nin ruhsal hastalıklı kartakteri, diğer yandan da Gemma'nın artık ona sığınmak isteyen duygu karışıklığı olan karakteri arasında çok kefiyli bir okuma yaşatıyordu kitap bizlere.
Gemma'nın Ty'e alışmak isteme süreçleri çok güzeldi. Aslında o ortamda, o koşullarda olmasalardı kesinlikle birbirlerine çok yakışan çift olurlardı. 
Bazı kitabın eleştirilerinde sonunun eksik kaldığından bahsediliyordu. Bence sonu ucu açıktı sizin hayalinize bağlıydı. Ama yinede aslında o sondan da her şey anlaşılabiliyordu. 
  Kitabı kesinlikle herkese tavsiye ederim. Aşk kitabı diye alırsanız yanılırsınız, elle tutulur bir aşk yoktu. Kitap yukarıda da belirttiğim gibi Stockholm sendromu konu alan bir kitaptı... Zaten bu sendrom da sonlara yaklaştığımızda kendisini belli ediyordu. Psikolojik durumlara daha çok ağırlık verilmişti. 
  Kitabın adı da tam işlediği konuya yakışan olmuş. :)) 
Benim kitap hakkındaki düşüncelerim bu kadardı. Umarım sizde okuyup beğenirsiniz. Şimdiden keyifli okumalar diliyorum hepinize. Bir başka kitaplarda görüşmek üzere... Hoşçakalın.

25 Temmuz 2016 Pazartesi

Senli Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 12:50:00 0 yorum


Arka Kapak
  
  Bu defter, beraber yaşadığımız her şeyin anısına övgüyle yazılmış, hatırlanmaya değer her şeyi içeriyor. 

  Hayır, bu bir günlük değil, bu senli bir anılar geçidi olavak.

Senin ve benim...
Karan ve Bahar'ın...

  Sevgin içimde büyüyen bir çığı anımsatsa da, o çığın üstüme devrilip sonumu getireceğini adım gibi bilsem de yine de yanında olduğum için, varlığını hissedebildiğim için hep binlerce kez şükrettim.

  Seni sevmek daha değerliydi, kendimden daha çok...

Kitap Konusu

  Merhaba arkadaşlar. :) Bugün yeni temamla kitap yorumlayacağım. Yeni bir arka plana geçmeyi epeyce düşünüyordum ama nasıl bir şey istediğimi tam bilemiyordum. Sonunda bir karara vardım ve bu sayede iki hafta önce okuyup bitirdiğim kitabımı yorumlayabileceğim... :) Bu ön bilgiyi de sizinle paylaştığıma göre kitabın konusuna gönül rahatlığıyla geçebilirim.
  Kitap, Bahar ve Karan adında iki ana karakterin anılarından oluşuyor. Bahar üniversite öğrencisi ve Karan'a aşık hemde deliler gibi aşık. İlişkileri çoğu durumdan dolayı imkansız ve bir çıkmazda. Karan'ın kendi içinde bitiremediği sorunları, bitiremediği bir aşkı var ve Bahar'ı sadece canı istediği zamanlarda yanında tutuyor.   Bahar ise Karan için herkesi karşısına almaya hazır durumda. Karan her istediğinde yanına koşuyor, kendisinden ödünler veriyor ve bunları yaparken bir nebze bile olsa üzüntü yaşamıyor, çünkü saplantı denilecek kadar çok fazla seviyor. İlişki bu şekilde sadece bir tarafın verdiği emekle sürüp giderken, kitabın sonunda her şey allak bullak oluyor ve her şeyi başka yöne çekebiliyorsunuz. Yazar gerçektende tahmin edilemez bir son yazmış, okuyucuyu duygudan duyguya sokmuş, sonunda da o asıl vuruşu yapmış. O yüzden ağzımdan bir şey kaçırmamak için kitabın konusundan çok fazla bahsedemiyorum ve ayrıca bir olay örgüsü de olmadığı için bahsedebileceğim çok bir şey yok bu konuda. 

Kitap Yorumum

  Kitabı çok fazla beğendim. Harika bir kitap olmuş bu yüzden Merve Akıncı'nın kalemine ve yüreğine sağlık. 
Bahar ve Karan bizden biriydi, okul arkadaşımız, komşumuz, sokakta hiç tanımadığımız birileri gibiydiler. Kitap 147 sayfaydı ve bir oturuşta nasıl olduğunu bile anlamadan kitabı bitirmiş buldum kendimi. 
  Bahar'ın aşkı saplantılıydı ama hiç yadırgamadım bu durumu hatta üstüne üstlük saygı duydum. Ama bu kadar aşk her zaman insanı çok fazla yaralar. Her şeyin fazlası zarar olduğu gibi aşkında fazlası çok zarar. Bahar'ın içinde bulunduğu o karışık ilişkisi, hemde bu ilişkiden daha fazla üzülmemek adına vazgeçmek için hiç bir şey yapmaması o kadar acı bir durum ki... Karan'ın o kadar yaptıklarından sonra küçücük bir ilgisiyle ona dünyasını verebilen bir kızdı. Kendisini ne kadar çok üzdüğünü farkındaydı ama yinede ona karşı kırılıp, küsemiyordu. Karan'ın onu küçümsemesine, arkadaşlarının yanında utandırmasına bile alışmıştı yeter ki onun yanında olsun düşüncesindeydi.
  Karan ise hani şu, istemem ama yanımda bulunsun diyen tip erkeklerden. Hem yanında olsun zor zamanlarında hemde istemediği zaman sormadan sorgulamadan göndersin kızı kafasındaydı. 
  Bahar'ın aşkı beni çok üzdü. Verdiği emekler, emeklerine değmeyen bir adam ve hala bir umut peşinde olmasıyla bir an elinden tutup onu o karanlıklardan çıkarma isteği yarattı. Ama kitabın sonu tamamen dağıttı benim duygularımı, ne hissedeceğimi bile bilemedim ben. Bu yüzden kitabı kesinlikle herkese tavsiye ediyorum. 
Aynı zamanda yazarın dili de çok güzeldi. Akıcı bir dili vardı, bu yüzden de kitap kendisini bir buçuk saatte okuttu. 
  Ben bu kitabın kesinlikle devamını gelmesini isterdim çünkü öyle bir ters köşe yapan bir son olmuştu ki devamının kesinlikle gelmesi gerekiyordu bu hikaye burada bitemezdi. Hatta kitabın sonuna Karan'ında düşünceleri konulabilirdi. Birde onun gözünden görürdük olayları çünkü kitap, defterine yazdığı anılarından dolayı  Bahar'ın ağzından anlatılıyordu.
  Kitabın anılarla dolu geçitlerin aralarına sıkıştırılmış çokta güzel resimler vardı. Bu resimler Karan'ın Bahar'a hediye ettiği polaroid kamerayla çekilmişti ve Bahar bu kameraya şipşak kamera diyordu, çok hoşuma gitmişti bu kısım.
  Benim kitap hakkındaki düşüncelerim bu kadardı çok beğendim umarım sizde beğenirsiniz bu kitabı ve benimle düşüncelerinizi paylaşırsınız.:)) Hepinize keyifli okumalar diliyorum, Hoşçakalın...
  
Kitaptan Alıntılar
  
  ''Sana beni kazandıracaktım. Oysa sen beni çoktan gözden çıkarmış gibiydin.''

  ''Seninle beraber, azla yetinmeyi öğrenmiştim, Seninle beraber kendime hayati önem taşıyan dersler çıkarıyordum.'' 

  ''Beni her seferinde yaralayan sen olsan da, senin göğsüne başımı gömer teselliyi yine sende bulmaya çalışırdım.''

8 Temmuz 2016 Cuma

Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 10:45:00 0 yorum
Kitap Adı: Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
Yazar: Stefan Zweıg
Yayın: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa: 71
Puanım: 5/5







   Zweig bu novella'sında bir kadının yaşamını bütünüyle değiştiren yirmi dört saatlik deneyimini anlatırken, insanda içkin saplantıların ve dayanılmaz arzuların sınırlarında gezinir. Özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılan bir kadının bu kısa ve yoğun hikayesi, kadın kalbinin sırlarına ermiş ustanın kaleminde olağanüstü bir anlatıya dönüşür. Yapıtı için mekan olarak muhteşem atmosferiyle Fransız Riviera'sını seçen Zweig, 1920'li yılların sonlarında Avrupa'nın ''Kibar'' tabakasının ikiyüzlü ahlak anlayışına yönelik eleştirel tavrıyla dikkat çeker...



   Herkese aynı gün içinden yeniden merhaba. :)) Bugün bir ilki gerçekleştiriyorum ve aynı gün içinde iki kitap yorumu giriyorum, umarım beğenirsiniz. :) Yine düzenimi bozmadan önce bu çok ama çok beğendiğim kitabın konusundan bahsedeyim. Zaten çok kısa bir hikaye o yüzden konusunu da çok ayrıntı vermemeye dikkat ederek şöyle bir anlatayım diyorum... :)
  Kitabın konusu Fransa'da geçiyor. Madam Henriette isminde orta yaşta bir kadının kendinden yaşça küçük bir beyefendiyle kaçmasından başlıyor. Bayan Henriette, iki çocuğunu ve kocasını bırakıp çok kısa bir süre içinde tanıdığı adama kaçmasıyla orada bulunan bir çok insan kendi yorumunu yapar. Kimileri çocuklarını bırakıp kaçmasını çok adice ve çok yanlış bulurken, kimileri bunun altındaki sebepleri konuşmaya başlarlar. Her kafadan farklı sesler çıkar. Bir gün yine bir masa etrafında bu konu konuşulurken Mrs C. isminde bir yaşlıca bir kadının bir adam dikkatini çeker. Bu adam o konuya farklı şekilde yaklaşır, kadının kaçmasının altındaki sebepleri bilmeden böyle ağır konuşulmamasını anlatır. Kadın dikkatini çeken bu adamla sohbete başlar. Adamın kadını yargılamadan konuşması hoşuna gider ve bu adama geçmişiyle ilgili kimseye anlatamadığı en büyük sırrını anlatmaya karar verir. Bir mektup yazıp ona ulaşmasını sağlar ve bir sırrı olduğunu bu sırrın artık ona ağır geldiğini, güvenebileceği birisine bunu anlatıp üstünden atmak istediğini yazar. Adam kabul eder ve kadının kaldığı odada buluşurlar.
  Kadın adama o büyük sırrını anlatır ve hikaye bu konudan oluşur. 

   Konusu bakımından benim çok hoşuma gitti. Kısacık hikayede bir çok şey barındırıyordu. Mesela bir çok bakış açısı kazandırıyordu. Bir yandan hak verirken bir yandan sorguluyorduk. Ve bir kez daha öğrendiğim en büyük şey insanlar tanımadıkları insanların yaşamları hakkında çok kolay yorum yapabiliyorlar. Asıp kesiyorlar. Halbuki hepimizin farklı farklı yanlışları oluyor bu hayatta. Kitap vermek istediği dersi çok güzel veriyordu. Bu bakımdan kitabı çok beğendim. Dili bakımından da çok güzeldi. Sade ve akıcı bir dili vardı. Zaten bir klasikleşmiş eser çok fazlada söz söylemeye gerek yok aslında. 
  Kitabın adından da anlaşıldığı gibi, bir kadının hayatını değiştiren, geleceğini değiştiren anısını 1 gün içinde yaşıyor. 
Eskiden beri klasikleri okumayı çok seviyorum, bazen klasik kitapları elimde gören arkadaşlarım ne yapıyorsun bunları okuyup diyorlar ama benim klasiklerden aldığım keyfi hiç bir güncel kitap veremiyor. Bu kitaplarda bulabiliyorum samimi duyguları, samimi karakterleri. 
  Her tarz kitap insana bir şeyler kazandırır ama klasikler bir tık daha fazlasını kazandırır diye düşünüyorum. 
  Bu kitapta tarihteki Fransa'yı daha yakın tanırken, insanlarını da daha iyi tanımış oluyoruz en önemlisi kültürleri hakkında bir bilgi ediniyoruz. 
  Bu yazardan okuduğum ilk kitaptı fakat yazarın başka kitaplarını da alıp okumayı düşünüyorum. 
Bence bu kitabı, kitap listenize eklemeyi unutmayın gerçekten sıcacık, samimi hikayesiyle bir kaç saat boyunca kendinizi çok farklı bir yerde bambaşka bir kültürde bulacaksınız. 
  Benim çok beğendiğim bir kitap oldu umarım sizde beğenirsiniz. :))) Hepinize keyifli okumalar diliyorum. Hoşçakalın... 

  ''Yaşlanmak, geçmişten artık korku duymuyor olmaktan başka bir şey değil zaten.'' 

  ''Yalnızca tutkunun ne olduğunu hiç bilmeyen insanlar, nadiren bu duyguyu tattıklarında, belki de bu kadar çığ gibi ani, kasırgaya benzer tutku patlamaları yaşıyorlar.''

İkİ Hayat Arasında Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 04:06:00 0 yorum
Kitap Adı: İki Hayat Arasında
Yazar: Jessıca Shırvıngton
Yayın: Yabancı Yayınları
Sayfa: 318
Puanım: 3/5







  Mükemmel hayat mı?
Yoksa mükemmel aşk mı?
Sen seç. Sabine herkes gibi değildi. Kendini bildi bileli, iki hayatı vardı. Her yirmi dört saate bir Değişim geçiriyor ve her günü iki kere yaşıyordu. Mükemmel Hayat. Wellesley'de, Sabine istediği her şeye sahipti: cazibeli arkadaşlar, şık kıyafetler, başarılı bir okul yaşamı, herkesin birlikte olmak istediği bir sevgili ve göz kamaştırıcı bir gelecek... Mükemmel Aşk.

Roxbury'de Sabine'in bambaşka bir hayatı vardı: maddi zorluklar çeken bir aile, serseri arkadaşlar ve sırrı ortaya çıktığında başına gelen korkunç olaylar… Ama sonra Ethan'la tanıştı. Yakışıklı ve ilgi çekiciydi; üstelik Sabine, daha önce hiç kimse için böyle şeyler hissetmemişti.

Tüm istediği tek bir hayat yaşamak olan Sabine, bu nihayet mümkün gibi göründüğünde, amacına ulaşmak için bir dizi tehlikeli deney yapmaya başlamıştı. Ama kendisine inanan tek adamı ve geri kalan her şeyi riske atmayı göze alabilecek miydi?




  Merhaba arkadaşlar. :) Kitabı bir kaç gün önce bitirip, yorumunu da fazla geciktirmediğim için çok mutluyum... :) Önce size biraz konusundan bahsedeyim.
  Sabine, 18 yaşında ve bu yaşına kadar hep iki hayat yaşayan bir kız. Hayatı 24 saatte bir değişiyor ve bunu kimseye anlatamıyor. 
Wellesley'de gayet güzel bir hayatı varken bu durum Roxbury'de ki hayatı için geçerli olmuyor. 
  Bir gün Roxbury'de ki hayatında kolunu kırmasıyla tüm hayatı değişiyor. Hemde öyle bir değişiyor ki duyguları, düzeni, alt üst oluyor. 
Wellesley'de Dex adında yakışıklı, sporcu, her kızın isteyebileceği özelliklere sahip bir sevgilisi ve durumu iyi bir ailesi var. Roxbury'de ise eczacı anne babanın orta halli ailenin kızı, ve bir de aşık olduğu Ethan. 
  Sabine bu iki hayatından birine karar vermesi gerektiğini düşünüyor. 
Bir gün kolunu kırmasıyla, kırığın diğer hayatına geçmediğini görüyor. Bu sırada fark ediyor ki artık kurallar değişmiş. Sonrasında kendi sınırlarını zorlamaya, deneyler yapmaya başlıyor. Bu yaptığı deneyler sonucu, başına büyük bir iş açacak şekilde başı belaya giriyor.
İki hayatında da kendisi gibi olamıyor. Hayatlarına adapte olmaya çalışırken rol yapmaya, o hayatına uymaya çalışıyor.
  Kitapta iki hayatını görüyoruz, yaşadığı ikilemleri, vermek istediği kararlardaki yaşadığı kararsızlık anlarını ve her şeyi Sabine ile beraber bizde yaşıyoruz. Ve bize de düşündürüyor biz o durumda olsak hangi hayatımızda karar kılardık diye...
Kitabımızın konusu bu şekilde ilerliyor... Umarım konusu hakkında yardımcı olabilmişimdir. :) 


   Ben kitabı hem sevdim hem sevemedim aslında. Sanırım baya büyük beklentilerle başladığım için bu şekilde düşünüyorum. Konusu bakımından kitabı beğendim çünkü farklı bir konu vardı. Ama karakterleri aynı şekilde beğendiğim söylenemez. Sanırım konuya daha çok önem verilmiş ve karakterler biraz havada kalmış gibi hissettirdi kitap bana. 
Sabine 18 yaşındaydı iki hayatı vardı. Ama duyguları çok güzel anlatılamamıştı. Hissettiklerini hissettiremiyordu. İki hayatı arasında sıkışmış bir kız beklerdim açıkçası. 
  Aşık olduğu Ethan ise bence aşık olunabilecek mükemmel bir karakter değildi. Sabine için fedakarlıklar yaptığını görmüyordum. Kendine has bir karakter değildi. Biraz romanın içinde soyut kalmışlardı sanki. Ethan'dan biraz daha kahramanca şeyler beklerdim. 
Sabine'nin diğer hayatından olan sevgilisi Dex'i daha çok sevdim, çünkü o kendisini biraz daha iyi hissettirebiliyordu. Daha bir elle tutulur geldi bana, diğerleri gibi soyut değildi benim için. Duygularını daha iyi anlayabildim Dex'in.
İki hayatı olduğu için galiba biraz hayatlar eksik eksik kalmıştı, olaylar tam tamamlanamıyordu. Eksiklik çok fazla hissediliyordu. Beni çok etkileyen, bana bir şeyler katan bir kitap olmadı. Meraklıydım, aldım okudum merakımı giderdim sadece. Günlerce elimde süründü, biraz sıkıcıydı, akıp gitmiyordu kitap... 
  Kitabın kapağına gelirsek, güzel bir kapak olmuş, dikkat çekebiliyor. Biliyorum kitabı beğenenler epeyce çok ama renkler ve zevkler tartışılmaz diye düşünüyorum. 
Benim kitap hakkındaki düşüncelerim bu kadardı. Keyifli okumalar diliyorum hepinize. Görüşmek üzere... :)
  
  ''Hayat başka planlar yapmakla meşgulken başına gelenlerdir.''
  
 ''Herkesle aynı olmayacaksın ama zaten kimin herkesle aynı hayatı var ki?''

7 Temmuz 2016 Perşembe

Eleanor & Park Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 06:41:00 0 yorum
Kitap Adı: Eleanor & Park
Yazar: Rainbow Rowell
Yayın: Pegasus Yayınları 
Sayfa: 355
Paunım: 4/5







  Eleanor
_ Kızıl saçlar, tuhaf giysiler. Park başını çevirene kadar onun arkasında duran; o uyuyana kadar yanında uzanan; diğer herkesi daha soluk, daha sıradan ve yetersiz gösteren... Eleanor.

Park
_ Bir şarkıyı ona dinletmeden Eleanor'un seveceğini bilen; o sonunu anlatmadan esprilerine gülen; göğsünde, tam boğazının altında, Eleanor'u ona verdiği sözleri tutmaya itecek bir yere sahip olan... Park.

  İlk aşkın sonsuza dek sürmeyeceğini bilecek kadar zeki ama bunu deneyecek kadar cesur ve umutsuz, on altı yaşındaki iki talihsiz aşığın bir okul yılı boyunca sürek hikayesi.
  Eleanor, Park'la karşılaştığında siz de ilk aşkınızı ve nasıl da büyülendiğinizi hatırlayacaksınız...


  
  Herkese bayramın üçüncü gününden merhaba, hepinizin bayramını kutlarım ve iyi bayramlar dilerim... :)) Biraz gecikmelide olsa sonunda kitabın yorumunu girebiliyorum, umarım beğenirsiniz... Yine her zamanki gibi önce konusundan daha sonrasında da yorumumdan bahsedeyim. :)
  Eleanor ve Park adlarında iki ana karakterimiz var. Eleanor, kopuk bir ailede yaşıyor, Park tam tersi olarak durumu iyi ve birbirine bağlı bir ailede... 
Eleanor, yeni başlayacağı okulunun ilk gününde bindiği öğrenci servisinde yer bulamaz ve kendisini çok kötü hisseder. Park, Eleanor'un çaresiz durumunu fark edince ona yanını açar ve artık Eleanor onun yanında oturmaya başlar. Hiç konuşmadan geçen yolculuklar sonrasında Park, Eleanor'un kendisinin çizgi romanlarını okurken bulur ve artık beraber çizgi romanlar okurlar, yorum yaparlar sadece ikisinin anlayabileceği çok güzel bir çizgi roman dili olur aralarında... Park, Eleanor'un seveceğini düşündüğü müziklerden oluşan kaset hazırlar ve beraber dinlemeye başlarlar. Ama Eleanor'u gerek üvey babası gerekse sınıfındaki çocuklar rahat bırakmazlar. 
  Aile içinde bile rahat bulamaz, tek huzuru bulduğu yer Park'ın yanıdır... 
Şuan düşünüyorumda kitanın konusu bundan ibaret daha fazlasını sizin okumanıza bırakıyorum ve kendi yorumuma geçiyorum. :)




    Kitap 80'li yılları çok ama çok güzel anlatmıştı. Öncelikle bunu söylemeden geçemeyeceğim... Kitabın kendisine özgü bir konusu vardı ama biraz durumların üzerinde durulmuştu. Olay akışı olmuyordu. Sabah Eleanor'un okula gitmesiyle başlayıp akşam eve gelmesi olayların akışıydı sadece... Ama ikilinin arasındaki diyaloglar, yaşadıkları o yaştaki aşk mı desem, yoksa hoşlanmak mı desem bilmiyorum ama duygusal bağlılık çok güzeldi. Kitap bahsedildiği gibi ilk aşkı anlatıyordu. Karakterler muhteşem anlatılmıştı. İçindeki duruma hemen girebiliyorduk bu bakımdan çok güzeldi.
  Kitabın konusu biraz klişe olmasına rağmen bazı durumlar onu farklı kılmıştı. Mesela; Eleanor fakir bir aileden geliyordu, Park ise zengin... Bu çok alıştığımız bir durum olmasına rağmen farklı olan yönü, Eleanor'un çok güzel bir kız olmamasıydı hatta aksine kendine has bir tarzı vardı. Hantal, kabarık, kıvırcık ve kızıl saçlı, bileklerine her zaman değişik şeyler bağlayan, biraz erkeksi giyinen hatta etrafı hiç takmayan kendine özgü bir kızdı. Park ise etrafı önemseyen, kendisine dikkat eden bir erkekti. Ama Eleanor'u olduğu gibi sevmişti. Onunla vakit geçirmeyi, birbirlerini anlayıp yargılamadan kabul etmeyi sevmişti. Ve Eleanor'un hiç bir şeyini değiştirmeye çalışmamıştı. Kendilerini farklı göstermeden oldukları gibi oluyorlardı birbirlerinin karşısında... 
Rahatla okunulabilecek bir kitap kesinlikle... Kitap hem Park hemde Eleanor'un durumundan anlatılıyor fakat 3. kişi anlatımı var kitapta ve ben bunu da sevmiştim... Kitabı böyle severken 4 puan vermemin sebebi, hiç olay olmamasıydı, durağanlığıydı... Romanın biraz farklı yerlerde, farklı olaylarda da geçmesini isterdim... Yalnız üvey babasıyla ilgili çok şaşırdığım bir şey oldu orada o şekilde bizi şaşırtması çok hoşuma gitti, okuyanlar şimdi anlamıştır benim neyden bahsettiğimi, okumayanlarda okuduklarında fark edecekler. :)
Benden bu kadar arkadaşlar, eğer kitaplığınızda varsa ya da alıp okumayı düşünüyorsanız ertelemeyin ve okuyun kitabı eminim ki hoşunuza gidecek... Yalnız sonu biraz beni düşündürdü. Çok ortada biten bir sondu biraz hava da kalmıştı açıkçası. Ve ben kitabın gidişatına göre o basite kaçan sonu hiç yakıştıramadım. Ama duyduğuma göre kitabın devamını getireceğini düşündüğü için yazar o şekilde bırakmış... Bakalım devamı gelirse de alır okurum çünkü sonundan hiç tatmin olmadım, eğer gelmezse de ben sonunu hayalimde olmasını istediğim gibi yaşatırım... Hepinize yeniden iyi bayramlar dilerim. Görüşmek üzere... :)))



  ''Park onu geri getirmek için çaba harcamaktan vazgeçmişti.
O sadece canı istediğinde, rüyalarla, yalanlarla ve perişan edici bir önceden yaşanmışlık hissiyle geri geliyordu.''

  ''Eleanor'un elini tutmak bir kelebeği tutmaktan farksızdı. Ya da atan bir kalbi tutmaktan. Coşkuyla nefes alıp veren canlı bir varlığı tutmak gibiydi.''

 

Frambuaz Tadında Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review